iletişim

fanzinmatmazel@gmail.com

9 Temmuz 2010 Cuma

2. sayı



2. sayı sokakta, okulda, denizde, masada, kütüphanede, cafelerde, çay bardağında, dudaklı sigaralarda, camekanlı gözlüklerde, angora şaraplarında, yüksek topuklarda, mor lambalarda, inci olmayan inci küpelerde...
2. sayı kadınlarla...

Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı'yı öpüyoruz.
Em seroke Belediya Rize ye Xelil Bakırcı mac dıkın.

Emeğinden ve fanzini hazırlarken bizi beslediğinden ötürü Seldoşko'ya, danışmanlığından dolayı Heja'ya teşekkürler... =)

Östrojen değilim!

Ben; Anadolu topraklarında var olmuş, Dünya vatandaşı olan, 19 yaşında bir kadın bireyim. Cinselliğin tabu yönlerinin ortadan kaldırılmaya başlandığı 21. yüzyılda, yozlaşmakla yobazlaşmak arasında sıkışmış ruhum. Özgürlükçüyüm. Serbest cinselliği destekliyorum. Ama… Hey! Salgıladığı testosteronla var olan sayın erkek! Sana sesleniyorum. Senin cinsel objen değilim. Bacak değilim. Meme değilim. Göt değilim. Dudak değilim. Vajina hiç değilim. Hormonlarımla kontrol edilmiyor benim beynim. Alkollüyken artan libidonu dindirebileceğin bir vücut değilim. “İçince gel bebeğim. Sabah kalkar gidersin. Nolcak?” değilim. Ah! Evet, buldum. Yobazlaşmış değilim. Tutuculuğumdan değil senin yarattığın cinselliğe antipatim. Ben senin aktif bir cinselliğe sahip bir birey olarak toplumda var olmandan rahatsızım. Ben yıllardır karanlığa itilmiş cinselliği, nedense sadece karşı cinsin bir anda püskürmeye başlamış olmasından hoşnut değilim. Suratıma bakıp rahatça “Ben aslında sadece 18 yaşındaki her erkeğin istediğini istiyorum.” diyebiliyor olmanla barışık değilim. Bana baktığında beni görmediğini aslında bile bile, her şeyin sadece senle ve senin ufaklıkla alakalı olduğunun farkında olarak yatağına girmeyeceğim. Dürtülerimin esiri değilim. Ah, evet şimdi gidiyorum. Ama yatağından gidip, hatta belki ufak sorumluluklar almaktan kaçınılarak gönderilip hayatında var olmaya devam edecek kadar yalnız ve çaresiz değilim. Alkolün etkisiyle inandıklarımı bir an arka plana atmayı düşünmüş olsam bile, hep söylerim ya ben inandıklarımla varım. Yanımda bir adet testosteron daha dolaşsın diye onlardan vazgeçmeyeceğim. Fert oluşuma saygı duyanlarla mevcudum ben. Hoş, yalnızlıktan delicesine korksam bile etrafımda bir dünya sik kafalıdan başka bir şey kalmayacak olsa da korkularımla yok olmayı tercih ederim. Evet, Anadolu’da 19 yaşında bir adet kadın birey dolaşıyor. Tükenmez bir yenilik özlemi var belki içinde, bilincini kaybettiğinde çokça ortaya çıkan. Toplumun dayattığı normlardan nefret ediyor. Geleneksel ahlaki değer kırıntılarını istemiyor içinde. Seksin de özgürce yaşanabilmesinden yana. Sonuna kadar. Ama o, bencil ve kötü ruhların dünyayı kaplamakta olmasını artık istemiyor.

Suda seken yassı parlak taş

unutulmuşkırmızı

Dudaklarımı kırmızıya boyadım, dün gece, tam da sen uykudayken. Sana yazdığım mektupları aradım,yoktular. Yakmıştım hatırladım. Sonra pencereme bir sinek kondu, kaç gündür gitmiyor, onun sen olabilme ihtimaline vurdum ben de kendimi. Sinek oluyorsun. Kapkara bir sinek, vızıltısı vızıltı değil, sanki ölüm sesi, bir sureti var görmelisin. Beni o kadar korkutuyor ki bu böcek, sen olma ihtimaline vurdum ben de kendimi. Onun gözlerinden beni izlediği. Görüyor musun sevgilim? Ne hale geldiğimi? Böcekleri sana benzetiyorum şimdi. Dört gündür gitmiyor penceremden. Keşke özleyip, izlesen sen de beni. Bir pencere aralığından. Nefret ettiğim iğrenç bir böcek gibi.

Rüyalar görüyorum ne zamandır. Bilirsin pek rüya görmem oysaki. Erkek organı taşıyan kadınlar görüyorum. İnleyerek boşalıyorlar, çirkinleşiyorlar, kendilerinden iğreniyorum. Korkuyorum sonra hem. Çok korkuyorum bu kadınlardan, ben pembe bir bulutun içindeyken onlar aşağıdalar. Ama göz göze geldik mi yanıyor gözlerim. Görüyor musun sevgilim? Ne hale geldiğimi? Seni düşünerek uyuduğumda oluyor bunlar. Tam dört gündür aynı kabus. İşte aşağıdaki penisli kadınlara benzetiyorum seni, bir o kadar çirkin.

Ufacık seslerle irkiliyorum. Ben ki nelere cesaret eden bir kadın! Adımla sallanırdı erkeklerin korkucuk tepecikleri. Kaçıyorum şimdi bu yuvadan. Bir tütsü yakıyorum sonra, dumanında sen tütüyorsun. Koku ağırlaştıkça kanım nikotine acıkıyor, ağzımda bir kuru tat. Su içmeye gidemiyorum, musluktan gelen sese irkiliyor yüreciğim. Görüyor musun sevgilim? Ne hale geldiğimi? Seni dünyanın en zararlı kokusuna benzetiyorum, içine çektikçe bastırıyorsun insanın göğüs kafesini. Daraltıyorsun tüm ciğerlerimi, öyle berbat bir koku ki, öldürücü, zehirli…

Tam dört gündür uğursuzluğun uğultusu beynimde. Susmuyor , susmuyor işte düşüncem. Seninle ve yine seninle ilgili bir çok hayal.. köpeklerle seviştiğini bile düşünüyorum çoğu zaman, seni insanın yanına layık göremiyorum sevgilim..
Layık olmadığından..

Ben, ben her zamanki şalımı attım sırtıma, oturdum bu gece sana yazabileceğim en romantik mektubumu yazdım.en son romantiğimi. Şimdiyse yağmur sesinin karla ilintilendiği yatağıma,kabuslarıma,sineğe, kokuya son vermeye uyuyorum. Beni düşünme sevgilim beni sorma,ben iyiyim.
Kendisindenbaşkaeksiğiolmayankadın.

kucak dansı

Salt olarak özlediğimi söyleyebilirim. Ancak neyi ya da kimi özlediğimi bilmiyor gibiyim. Bir saniye… Neyi sorusuna cevap verebilirim. Güvende olmayı ve sevilmeyi özlüyorum sanırım. O ikisi olmadan o kadar çok zaman geçirdim ki eksikliğini hissettiğim onlar mı emin olamıyorum. Zavallı ben giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine sığdırılmak zorundayım. Hoş, roman olsam ne fayda? !

Bugün iş çıkışı yine uzun yoldan gitmeyi tercih ettim. Soğuk hava montumu delip bedenimi titretiyordu. Vücudumun bu denli farkında olmak canımı acıtsa da bunun iyi geldiğini hissediyordum.

İstifa etmek mi? Elinden başka bir şey gelmeyen ve bu işe kirpiklerine kadar giren biri olarak istifa etmek, hadi oradan bırakmakla intihar etmek aynı şey. Keşke şu filmlerdeki sert rock parçalarıyla –her anlamda- dans eden tekinsiz seksi hatunlar gibi olsaydım. Çünkü öyle olunmaz doğulur. Ben bazen fark etmeden demir parmaklıkları sıkan, bacağını açarken bir yere çarpıp morartan bir yosmayım sadece. Keşke ah keşke… Eğer düşlediğim gibi olsaydım belki hayat düşlediğim gibi kolay olurdu. Bu benim seçimim hayatın bana sunduğu bir kanepe seksi dişlerimin arasından geçmesi gereken. Asla ve asla fakirliğin içine doğduğum için değil. Aslında ben olmam gereken yerdeyim. Kendimi kurtarabileceğim en yüksek tepeye tırmandım. Yarı çıplak şekilde tırmandığım bar direği olsa da mahalle aralarında sürtmekten iyidir. Keşke yosma olmak havalı olsaydı diye düşünürdüm eskiden. Kendimi kandırmaya çalışmadım değil ama yetmedi.

Camekânların içinde dans ederken ışıklı şık bir caddede olduğumu hayal ediyorum. Sanki şık bir restoranda yakışıklı sevgilim baştan çıkarmaya çalışıyormuşum gibi dans ediyorum. Başka türlü ömrümü burnumu cama yapıştırarak diğer kızlar ne yapıyor diye bakarak geçireceğim. Çünkü biliyorum. Bazen gözlerimi sımsıkı yumsam dahi sevgilimi göremiyorum, ışıklı caddede yürüyemiyorum. Dumanlanmam gerek biliyorum. Fakat iş başındayken olmaz, başka türlü de çekilmez ya. O meşhur psikopat müşteri hikâyeleri kulağımda çınlıyor. Uyanık olmalıyım diye düşünüyorum. Neyse bugün de her şeyin farkında olayım bari. Camekânın önünden geçen yüzlere bakarak eğleniyorum.

Bana âşık olmazsınız. Eğer olursanız karşılığımda sadece aşağılanırsınız. Dışarıda hiçbir kadın bunları size kendi isteğiyle yaşatmadığı için buradasınız. Ve âşık oldunuz öyle mi? Cık, cık yazık! Hâlbuki başka yerde tanışsaydık sizi sevebilirdim yalanını atmayı ne çok isterdim. Ne yazık ki şu anda ilgilenmem gereken vereceğiniz bahşişi nasıl arttırabileceğim. Biliyorsunuz kucak dansçılarına artık öyle bol keseden maaş yok. Nasıl olsa para sıkıştıran bol, dediler. Ben de can havliyle şortun cebine sıkıştırılan miktar artsın diye üstümü çıkarıyorum ve senin elin cebine gidiyor.

J.J.

dilruba

Dilruba;
Sana ne söylemeli, ne demeli biliyor musun? Müntehir yokluğa adanmış kızgın bir serçe, hayatı hep böyle düşünmek, düşmek…

Düşmek dedim de, düştüğüm çok oldu biliyor musun? Ve düşürüp bir şeyleri, düşündüğüm de çok oldu. Ağlar gibi olup ağlamadığım, ağlamaz gibi durup çağladığım.. çok..!
Sana bu tanımlama az gelir. Düşününce.(çok fazla yaptım bu düşünme işini). Ruhunun gölgesinde koşan bir hayalperest, hayatı hep böyle imge.

İmge dedim de(bak sen aklıma gelene), kafamın içinde kuyruklarını birbirine değdirmeden dolandırdığım simgelerim de çok oldu, biliyor musun? Kapalı anlamlara yüklediğim gerçeküstü düşüncelerim de.. ama şimdi pek bir şey ifade etmeyecek, zira güzel bir imge dolanırken dünyanın eksenini yine. Ben anlayıp, anlatıp… ağlayamam bunları sana.

Birkaç gündür bir şeyler duyuyorum. Sana ait. Seninle ilgili. (ben yoktum şimdi. Sadece sen vardın. Ve biz biz olamamıştık hiçbir zaman oysa ne çok istemiştim bunu) bir sürü saçma tanımlama! Beynimde çok fazla terim var.(--mış öyle diyorlar)yerimde duramadan o tanımları değiştirmeliydim. Çünkü herkesin bir kimsesi vardır, bir de k i m s e s i z l i ğ i.
Ben senin kimse’n-sem; kimsesizliğini sana ithaf etmeliydim. Ki—ö y l e d e o l d u.
Kendisindenbaşkaeksiğiolmayankadın.

sır


Ben bakir bir erkekle evlenmek istiyorum. Ne o öyle! Kimle yatıp kalktığı belli olmayan bir adamla benim ne işim olur. Orospu derler adama. Denir mi. Denir. Niye denmesin. Yazık olur çocuklara. Hem baba mı olur o kaltaktan. Düşünsene bi kızım; resmen herifi sikmişler sikmişler atmışlar sonra. Bu salak herifte kullandırmış kendini. Sonra sen bununla evlenip evine koca; çocuğuna baba yapıcaksın! Yok ya. Orospudan adam; bakirliğini kaybeden heriften insan mı olur? Evlenecek erkek var eğlenecek erkek var. Haksız mıyım yani?

Bak kızım; bu herifler gecenin bu saatinde dışarıda dolaşıyolar ya. Aranıyo bunlar kesin. Aranıyolar belli!! Yani sokaklara düşer mi bu saatte bu yaşta bu çocuklar. Düşmez. Kesin düşmüşler bunlar belli. Düşmüşler. Nereye düştükleri de belli. Gece gece evinde otursa ya bu dalyaraklar! Bela mı arıyolar. Yok. Kesin am peşine düşmüşler baksana. Tam pezevenk bunlar. Of of of. Herifin göte bak göte. Hey yavrum benim. Erkek güzelim. O fındık götü yerler. Yerler. Üüüf. Aranıyolar belli. Aradıklarını da verelim. Haksız mıyım şekerim? Hahayt!

Lan nereye gittin lan bu saatte geliyosun eve serefsizin dölü. Komşu komşu diye hangi karılara gidiyosun sen lan. Kimlere elletiyosun kendini. Kimlere öptürüyosun lan. Şş bana bak bana; seni koca diye eve aldık başımıza çıktın sikbeyin. Oğlum sana demedim mi bin defa; kır dizini otur evinde diye lan. Demedim mi lan. Şimdi vurmiim mi o küçük kafanı dağıtmiim mi. Hak etmedin mi okkalı sopalı dayağı? Kemerimi çıkart lan. Çıkart lan. Ulan orospu çocuğu. Ulan yavşak. Ağlama lan. Ağlama. Ne lan bu vız vız vır vır. Çıkar lan kemeri. Şş kaçma lan valla Çok vurmucam. Gece gece sinirlerimi bozdu götveren dallama!

Bebeğim var ya herifte bir yarak var üff ama. Baktım başta nazlanıyo. Alttan da çadırı kurmuş ama haspam. Böyle yüzü filan kızarıo zibidinin. Dedim çıkar üstünü. Yok dedi. Dedim çıkar lan üstünü. kadınım benim diye boynuma dolandı.ağladı ağlayacak. Konsatrasyonumu bozacak diye biraz çekindim başta; Ama görceksiniz lan. Romantizm filan diye aranıyo. Benim bi orgazmlık sabrım kalmamış yani. Öyle kızım. Herifin üstünü başını yırtışım var. Göğüs kasları bildiğin baklava baklava. Yemezler mi lan o baklavayı dedim. Daldım göğüslerine. Bi yandan da elim bizim gavatın cebinde. Emdikçe şişiyo emdikçe şişiyo. Üf ulan ne gündü. Ama iyi parçaydı yavşak oglu yavşak. Bi de nazlanmıyo mu ince ince. Ah ulan.

(bak sana çok küçük bir sır vereyim mi. Ya da vazgeçtim ben de kalsın.)

Kendisindenbaşkaeksiğiolmayankadın.

işkence

Bugün ilk defa bir adamın bakışları buruk bir tat bıraktı ağzımda. Gülümsedi gözlerini her gördüğümde. Gençliğimin heyecanına sevindi. Ama kendi heyecanlılıklarına bir özlem büyüttü içinde sanki. Sonra bi daha baktım emin olabilmek için. Evet evet sevimli görünüyordu ona benim koşuşturmacalı, dünyayı çok ciddiye alan, insanları fazlasıyla önemseyen, ufak sorunlarını büyütüp büyütüp sonra onlara dertlenen ergensi hallerim. Özeniyordu sanki biraz bana. Yitirdikleriyle doluydu mavi-yeşil gözleri. Özlüyordu geri dönemeyeceğinin bilinciyle. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak oluşunun kabullenmişliği çökmüştü üzerine. Olur muydu ki? Olduramıyordu işte. Biliyordum. O da direniş bayrağını almıştı bir dönem eline. Benim coşkumla haykırmıştı inandıklarını. Söylememişti. Hiçbir şey söylememişti bana. Ama biliyordum işte. Ödetmişlerdi ona da. Kime ödetmediler ki sanki. Belki benim de ödeyeceklerimi görüyordu bana bakınca. İşte o yüzden içimi burkuyordu gözleri. Bense naptıklarını görüyordum ona bakınca. Bilmiyordum eskiden nasıl bir insandı. Tanıdığımdan değil. Değişimin kokusunu alıyordum ama. Emek vermişti. Hak istemişti. Ellerinden biliyordum. Emeğin izlerini taşıyordu elleri. Hala emek veriyordu, hak istiyordu. Aynı değildi ama. İşkence etmişlerdi ona biliyordum. Mavi-yeşil gözlerinden biliyordum. Konuşurken ufak takılmalarından biliyordum. Bir cop iniyordu hala ağzını açtığında böğrüne. Susturulacakmışçasına kuruyordu cümlelerini. Ama bırakmıştı ki çoktan bir şeyler söylemeyi. Boşlukları doldurmaya, normalleşme rüzgarına kendini bırakmaya konuşuyordu sadece. Deniyordu bir nevi. Olduramayacağını bile bile… Gülüyordu arada ben bir şeyler anlatınca. Yok yok gülümsemiyordu bu sefer gülüyordu. Eksikti ama bir şeyler. Zorlama, yapmacık… Neydi ters olan? Sıkmış mıydım ki onu? Ama yok bende değildi sorun. Unutmak için çabaladığı hatıralar ardından geliyordu. Görüyordum güldüğünü ama dişlerini hiç göremediğimi düşünüyordum. Unutturmuşlardı gülmeyi. İşkencecinin suratına suratına her kahkaha atışında bir tırnağı daha düşmüştü belki yere. Kendinden emin karşılarına dikildiğinde bir dayak daha onu bekliyordu. Her gerçeği haykırmayışında bir kez daha yakıyordu elektrik cinsel organını. Ama neden canı acıyordu? Yaptıklarının hiçbirinin doğruluğundan şüphe etmezken, neden burada olmamak için yalvarıyordu o aslında inanmadığı tanrıya? O bilmiyordu ama parmaklarım tek tek dolaşıyordu suratındaki çizgilerde. Her dokunuşumda farklı bir anı karşılıyordu beni. Bir diğer yıpranmışlıkla yıpranıyordum her yarıkta. Sonra neden bir daha karşılaşıyordum o mavi-yeşil gülümsemeyle. Canımı yakıyordu. Bakışlarındaki burukluğa içim acıyordu. Değişimin böyle zalimcesine içim acıyordu. Babama içim acıyordu. Henüz doğurmadığım oğluma, olamadığım devrimciye, bir de işkencecinin kızına… Fark ediyordu belki canımın yandığını. Son bir gülümseme hediye ederek bir bahane bulup gidiyordu. Daha sonra yeni bir tane getirmek üzere…
suda seken yassı parlak taş